Neden Beşparmak Dağları Platformu değil de Latmos Platformu?
- timucinbinder
- 2 Haz
- 6 dakikada okunur
Neden adınız Latmos Platformu da Beşparmak Dağları Platformu değil diye soruyorlar ara sıra. Çoğu kez de hemen ardından, Latmos diyerek Anadolu’nun Helenleştirilmesine katkıda bulunduğumuz suçlaması geliyor. Hatta biraz daha ileri gidip "Helen Seviciliğiyle" suçlayanlar da olabiliyor.

Her iş gibi tarih de ciddi bir iş, ciddi bir akademik alan. Ama maalesef tarihe gelince bir, iki akademik makale veya daha kötüsü köşe yazısıyla uzman oluyor herkes. Gerçi galiba bunu birçok alanda görmeye başladık. Bir şeyler okuyup sohbet etmek ayrı, olayı çözdüğüne inanıp böyle garip suçlamalarda bulunmak ayrı. Tarihçilikle pek de ilgisi olmayan biri Latmos sözcüğünü Yunanca kabul edip burada hemen kendi ideolojisi doğrultusunda bir Helenleştirme çalışması görebilir. Çoğu kez sözcüğün biraz Yunancayı andırması yeterli oluyor bu durumlarda. Mesela amacı ahtapotları araştırmak olan bir Ahtapot Platformu kurabilirsiniz. Ahtapot sözcüğünü içselleştirdiğimizden mi nedir, kimse burada Yunanca bir sözcük görmeyebilir. Tabii bunun da garantisi yok. Ahtapotları yemeyin diyerek onların haklarını korumaya çalışırsanız belki orada da birileri sözcüğün Yunanca olduğunu keşfedip sizi Yunan balıkçılığına ve turizmine hizmet etmekle suçlayıp Helen sevicisi yapabilir. Gazete haberlerine bakınca sanırım pek yakında kalamar böyle bir polemiğin ortasında kalacak gibi.
Evet, diyelim ki Yunanca Latmos sözcüğü. Sırf Yunanca diye bu sözcüğü bu toprakların kültürel belleğinden çıkartacak mıyız? Anadolu sözcüğü de Yunanca. Doğu demek. Hâlâ da kullanıyorlar. Ege, Marmara, İzmir, Ankara, İstanbul ve daha birçok yer adı Yunancadan geliyor. Belki bir kısmının kökeni başka dillerden gelebilir ama bize Yunancadan geçmişler. Sadece yer isimleri mi? Mesela çok sert poyraz esiyor demeyecek miyiz poyraz sözcüğü Yunanca diye. Ya da efendi gibi hiç de Yunancayı andırmayan bir sözcük. Helenleştirme mi, yoksa yüzyıllardır bir arada yaşamanın getirdiği bir iç içelik mi bu?
Yine de hâlâ Latmos sözcüğünü kullanınca Helenleştirme suçlamasıyla karşılaşabiliyorsunuz ki, bunu diyenler nedense Yunancadan gelen Anadolu sözcüğünü rahatlıkla kullanabiliyorlar. Nasıl bir çelişki bu böyle? Tabii siz bunu söylerseniz hemen birileri de size “hayır, yanılıyorsun, Anadolu o değil, Analar diyarı anlamına gelen Ana-dolu” diyecektir. Bu ne kadar saçma bir sözcük kökeni analizi. Bir kere Anadolu’nun Yunancada doğu demek olduğuna ve bu toprakların Doğu Roma döneminden itibaren bu şekilde adlandırıldığına dair bir değil, birçok belge var. Ama daha da önemlisi Türkmen grupları ve gaziler bu topraklara ilk kez geldiklerinde buraya Anadolu değil, Diyar-ı Rum demişer. Uzun süre de öyle kalmış ama bunlar bir yana, niye analarla dolu desinler yeni geldikleri topraklara? O sırada sadece Rumlar ve Ermeniler yaşıyor burada. Onlara bakıp analarla dolu topraklara mı geldik dediler? Yok, kusura bakmasın kimse, Anadolu gayet Yunanca bir sözcük.

Ama bunu boş verip biraz daha eşeleyelim bu Latmos sözcüğünü. Bakın neler çıkacak altından. Dedim ya, tarih ciddi bir iş. İlk kez nasıl çıkıyor bu sözcük karşımıza? Yani bir yer adı olarak nasıl belirmiş? Kesin bir şey söylemek zor ama Karca diline ait bir yer ismi olarak kabul ediliyor. Zaten bu bölgenin bilinen en eski topluluğu da Helenlerden önce gelmiş veya hep burada olmuş olan Karlar. Ama sözcük Helencede taş kesici anlamına gelen latomos sözcüğüne de çok benziyor. İkisi de Hint-Avrupa dili, o yüzden pek şaşırtıcı değil bu yakınlık. Dağın son derece kayalık doğası, Karların Latmos yer adının da böyle bir bağlantıya işaret edebileceğini düşündürüyor. Ama burada daha da ilginç bir öykü var.
İyonların Homer’i bu dağa Latmos değil, çam tohumları anlamına gelen Phthires demiş (Herda et al., 2019). Ama başka bir anlamı da var bu sözcüğün. Bitler Dağı anlamına da gelebiliyor. Homer’in bu çift anlamlılığı Karları aşağılamak için kullandığı düşünülüyor. Nitekim daha sonra Aristofanes ve Heraklitos’un da bu terimi aynı şekilde kullanmış olması bu iddiayı destekliyor. Niye Karları aşağılama ihtiyacı duymuşlar? Çünkü İyonlar Helencenin bir lehçesini konuşuyorlar desem olur mu? Olmayabilir, çünkü nedense İyonları Helenlerle ilişkilendirmek istemiyoruz. O zaman şöyle diyeyim, o dönemde mesela, yanlış hatırlamıyorsam, Halikarnassoslu Herodot, İyonların buraları işgal ettiğini tüm erkeklerini öldürdükten sonra Kar kadınlarıyla evlendiklerini söylüyor. Herodot'a inanın veya inanmayın ama böyle bir kapışma olduğunu ve Karların sonunda daha güneye ve iç bölgelere doğru çekildiğini biliyoruz. Örneğin, Miletos civarındakilerin Latmos’un kayalıklarına çekildikleri kabul ediliyor. Belki de hiç çekilmediler de orada yaşayan Karlar vardı, onlara katıldılar. Her neyse, sonuçta İyonların Karları aşağılama çabası içinde olduklarını okuyoruz tarihi belgelerden. Yani Latmos demiyorlar da Bitler Dağı anlamına gelen Phthires Dağı diyorlar buraya. Neden? Çünkü muhtemelen Latmos adı saldırgan İyon yayılmacılığına direnişi simgeliyor bir bakıma. Amaç bu direnişi aşağılamak, önemsizleştirmek gibi gözüküyor. O yüzden Latmos adı yerine Phthires diyorlar. Tabii bir de bu arkadaşlar Troya savaşında Troyalıların yanında saf tutmuş. Suçları büyük.

Şimdi diyelim ki siz de o sırada Bafa Gölünün kıyısında yaşıyorsunuz, pardon göl değil deniz o sıralar, ve yine pardon, Bafa değil, Latmos körfezi deniyor. En azından antikçağdaki bazı haritalarda görüyoruz bunu. Neyse çok ayrıntıya takılmayalım, varsayalım ki o dönemde bu çatışmaya tanık oluyorsunuz, İyonların bilerek Latmos sözcüğü yerine daha aşağılayıcı bit sözcük kullandığını görüyorsunuz. Latmoslular da aksine Latmos diyorlar buraya ısrarla. Bir de diyelim Helenleştirme denen bir sözcük üretmişsiniz. Mesela Herodot'un bir Kar olmasına rağmen Karca değil İyon lehçesinde yazmasına bozulup ona çamur atıyorsunuz "bu da Helenleşti" diye. Peki Latmos sözcüğü? Böyle bir bağlamda bu sözcüğü kullanıyorlar diye bunlar da Helenleşti der misiniz Latmoslulara?
Aksine, tam tersi İyonlara direnmişler, Helenlerin altında yaşamak istememişler. Ama Latmos sözcüğüne dair bu geçmiş kayboluyor ve yaklaşık 2500 veya 3000 yıl sonra bu sözcüğü kullananları Helenleştirmeye katkıda bulunmakla suçluyorsunuz. Ama ilginç, Helenleştirmeye karşı olmak için bu sözcüğü kullanmayın derken, daha da kötüsü, bu geçmişi reddederek meydanı tamamen bu var olduğunu iddia ettiğiniz Helenleştirilme korkunuza bırakıyorsunuz. Yani kendi ayağınıza sıkıp siz Helenleştirmiş oluyorsunuz geçmişin büyük bir bölümünü. Temelsiz korkunuza yeniliyorsunuz.

Şimdi tabii bu mücadeleyi alıp günümüze uyarlamıyoruz. Karlarla İyonların arasında ne geçtiyse o dönemde olmuş bitmiş. Oradan yola çıkarak biz bu Karların devamıyız demek saçmalık olur. Hatta modern çağa ait olan bu Helenleştirme kavramını o döneme uygulamak bile saçma olabilir. Çünkü onlar için hiç de şimdi bazı milliyetçi çevrelerde olduğu kadar önemli olmamış olabilir Helenleştirilmek. İnsanlık tarihi bu tür etnik ve kültürel çatışmalarla dolu, neyin nasıl algılanmış olduğunu çözmek öyle pek kolay değil. Ama burada başka bir şey görebiliriz, Helenleşmeden bağımsız olarak Latmos’un bir sığınak, direnilen bir yer olarak başladığını fark edebiliriz. Hatta Latmos'un bu rolü Karlardan sonra da sürmüş gözüküyor. Bu da aslında son derece anlamlı. Çünkü Latmos Platformu olarak bugün de bambaşka bir yayılmaya, madenlerin yayılmasına, Latmos’un yok edilmesine karşı mücadele ediyoruz ve burayı, en azından bir kısmımız, modern yaşamın olumsuzluklarından nefes aldığımız bir sığınak olarak da görüyor ve kullanıyor. Bu da Latmos sözcüğünün geçmişindeki rolüne çok uyuyor. Ama buna rağmen Latmos Platformu dememizin ardındaki asıl sebep bu değil. Asıl sebep Latmos adının çok daha geniş bir döneme karşılık gelmesi.

Beşparmak çok daha kısa bir döneme karşılık geliyor, Türkçe konuşan toplulukların bu bölgeye yerleşmeye başladığı on dördüncü yüzyıldan günümüze kadarki yedi yüz yıllık bir döneme. Oysa Latmos adı en azından üç bin yıllık bir döneme karşılık geliyor. Çünkü Latmos, Troya savaşından Osmanlı’nın sön dönemine kadar hem bu dağ hem de bölge için kullanılmış bir coğrafi terim. Burada hemen şunu da ekleyeyim. Osmanlı’nın Aydın Vilayetine Mahsus Salname R. 1307 / H. 1308 belgesinde Latmos Dağı’nın hâlâ Latmos Dağı olduğunu, Beşparmak Dağı’nın da Bafa Gölü’nün kuzeyinde ona değen bir dağ olarak tanımlandığını görüyoruz. İlginç değil mi? Latmos 1890’larda bile Latmos olarak geçmiş kayıtlara. Demek ki daha sonra Beşparmak olmuş. Beşparmak onu yutup yok etmiş. Yoksa Osmanlı bu toprakları Helenleştirmeye mi çalışıyordu?
Sonuçta Platform olarak bizi asıl ilgilendiren konuya gelelim. Bu bölgeyi, vahşice yürütülen ve hiçbir başka var oluş biçimini umursamayan türlü türlü kapitalist-teknolojik saldırılardan korumaya çalışıyoruz. Bunun için de bölgenin doğası, nadir jeolojik yapısı, mevcut kırsal yaşam ve faaliyetlerine verilen zararı ve yıkımı öne çıkarıyoruz. Ama sadece bu olamaz tabii. Bunlar kadar bu tarihsel zenginliği ve bunun karşılaştığı yok olma ihtimalini vurgulamamız da şart. Çünkü sadece Karlara kadar giden bir geçmiş yok, bir de sekiz bin yıl öncesine giden kaya resimleri var. Onlar buraya Latmos dedi mi bilemiyoruz ama en azından bu üç bin yıllık tarihsel dönemin bu zenginliğini anlatmak ve bunu bir kültürel ve tarihsel miras olarak sahiplenmek için de en uygun sözcük bu Latmos sözcüğü. Beşparmak sözcüğü aksine bu geçmişten uzaklaştırıyor kendisini. Çünkü Latmos derken Beşparmak dönemini kapsıyorsunuz da Beşparmak derken ondan öncesini mantıken kapsayamıyorsunuz. Çünkü bu ayrımı yaptığınız an ve hatta Latmos sözcüğüne karşı olduğunuzda, bu geçmişi de reddetmiş oluyorsunuz? Niye reddedelim? O da biziz. Aynı toprakların farklı dönemlerdeki insanlarıyız.
Diğer yandan, bir de bu İyon meselesi var. Hâlâ bu tarihsel dönemi Helenleşmeye direniş olarak okuyanlar çıkabilir. Olabilir, okuyabilirsiniz ama yukarıda belirttiğim gibi böyle bir okuma tarihsel izleri fazla zorlamak olacaktır. Yine de, bu zorlama doğru bile olsa, Latmos Platformu olarak ne Helenleştirmeyle ne de karşıtıyla ilgileniyoruz. Sonuçta geçmişte Helenleşme veya Helenleştirilme de var, Türkleşme veya Türkleştirme de ve benzerleri de. Her ülkenin, her kültürün her bölgenin geçmişinde var. Bu bizim, modern insanın hastalığı da diyebiliriz. Birilerini başka bir şeylere uymaya, başka şekillerde yaşamaya zorlamak. Bu süreçler farklı dönemlerde farklı amaçlara hizmet etmiş, bazen olumlu bazen olumsuz, bazen gönüllü bazen gönülsüz gerçekleşmişler. O yüzden bir platform olarak bizim bu tür terimler kullanmamız ve kendimizi bunlara göre bir yere koymamız kesinlikle doğru olamaz.
Diğer yandan, Latmos'un geçmişindeki bu İyon saldırganlığına direniş anlatısında biz Helenleştirilmeye direniş değil de sadece direniş eylemini görüp bunu benimseyebilir, bu dağı bu şekilde tanımlayabiliriz ve yapıyoruz da. Birileri dönüp bizi Helenleştirmekle değil de Direnişleştirmekle suçlarsa işte o zaman haklı olacaklardır. Evet, böyle bir niyetimiz var. Günümüzde artık pek de geçerli olmayan Helenleştirmekle pek ilgilenmiyor, bu tür suçlamaları ciddiye almıyoruz ama Latmos'un modern saldırganlığa karşı direnişin yeri olmasına, onu, buradaki her türlü yaşamı yok etmeye kararlı madenlere, RES'lere ve genelde kapitalist-teknolojik saldırganlığına karşı direnişin yeri yapmaya pek hevesliyiz. Ve Latmos sözcüğü Beşparmak’tan çok daha fazla uyuyor bir direniş adı, bir direniş sözcüğü olmaya. Biz de tam bunu yapıyoruz: Helenleştirmiyoruz, olsa olsa Latmoslaştırıyoruz.
Timuçin Binder - yabansoluk








Muhteşem!! Bir solukta okuduk Serpil ile...Kalemine sağlık.
Aklıma gelmişken değinmemezlik edemem; son Latmos papazı 1100 lü yıllarda önce Strobilos(Aspat) sonra Kos'a ve son durak olarak Patmos'a göçmüştü.
Sepil-Mehmet