Huzur ve Keyif – Aradaki Fark
- timucinbinder
- 22 Mar 2024
- 3 dakikada okunur
Pek de masum değil huzura kaçmak veya huzur arayışı demiştim son yazımda. Ben daha çok keyifçiyim. Huzur ve keyif. İki farklı duygu, doğru, ama sonuçları arasındaki farklılık, o çok daha ilginç. Biraz açayım.

Örneğin, bir doğa yürüyüşüne gittik diyelim. Çok keyifli bir yürüyüştü veya hiç keyif almadım deriz. Aynı şekilde bir gece önce arkadaşlarla, diyelim bir restoranda, çok hoş bir gece geçirdiysek, çok keyif aldım dün gece deriz. Çok huzurlu bir geceydi demeyiz.
Keyif almanın öncesi boştur, önceki bir duruma bağlı değildir. Bir geçmişe karşılık vermez, o anla, o sırada yaşananla ilgilidir. O sırada bedeninizin nasıl uyarıldığıyla ilgilidir. Bedeniniz o sırada içinde bulunduğunuz durumdan hoşnut olur veya olmaz.
Oysa huzura ulaşmanın şartı olumsuz bir geçmiştir. Öncesi sıkıntılı, stresli bir durum olmalıdır ve bu bir süredir devam ediyor, yani bedeninizi, duygusal durumunuzu zorluyor olmalıdır. Kendinizi sıkışmış hissetmelisiniz. Ancak bu stresli durum sona erdikten sonra “oh, huzur” dersiniz.
Bu olumsuz geçmişin, sıkıntılı veya stresli durumun sebebi bağımlılık ilişkisidir. Stres, bağımlı olmanızdan, bir türlü çekip gidememenizden kaynaklanmaktadır. Zorunlusunuzdur, o ortam veya faaliyet sizde sıkıntı yaratıyorsa da ona bağımlısınızdır, terk edemezsiniz ama bir yandan da kurtulmak istersiniz.

Keyifte bağımlılık ilişkisi yoktur. Koşullar bozulduğunda, ortam keyifsizse rahatlıkla terk edebilirsiniz, orada kalmak zorunda değilsinizdir.
Yaşam stressiz değildir. Tüm canlılar stresli durumlarla karşılaşır. Örneğin, açlık, susuzluk, başka bir canlıdan kaçmak, vb ama bunların neredeyse hepsi kısa sürelidir ve yer değiştirmeyle giderilebilirler. Bu stres durumu giderildiğinde de o canlı huzura ulaşır, rahatlar. Keyif değil, huzur. Ama o yerden ayrılamıyorsa, uzaklaşamıyorsa, şansını başka bir yerde deneyemiyorsa, stres, yani huzursuzluk sürer.

Yer? Yerden ayrılmak? Ayrılamamak? Peki, o canlı yerleşikse, yani belli bir yere bağımlıysa, o zaman ne olacak? İşte burada tam da insanla karşılaşıyoruz, neredeyse sadece insana özgü bir stres türüyle.
İnsan, aşağı yukarı on beş bin yıl önce yerleşik yaşama geçerek kendi dünyasını yaratmaya başlamıştır. Buna zaman içinde ilk önce tarımı ve çok sonra da sanayii eklemiştir. Bugün de sanal dünya, yapay zekâ falan gidiyoruz. Kendi dünyasını yapmıştır. Yani doğada yaşamaktan farklı olarak kendi yaptığı bir çevrede, adına bugün uygarlık dediğimiz yapay, yapılmış bir çevrede yaşamaktadır.
Bu uygarlık dediğimiz çevre, binlerce yıl ve büyük ölçüde serbest yaşamış insanı çeşitli bağımlılık ilişkileri içine sokmuştur. Sonunda insanların çok büyük kısmı kendi başlarına yaşayamayacak hale gelmiştir. Bu çevreye bağımlıdırlar ve böylece kendi yaptıkları çevre, yani uygarlık çok ciddi bir stres, bir huzursuzluk kaynağına dönüşmüştür.
Peki, keyif ne oldu? O hâlâ hayatımızda. Zaten ondan kopamayız. Çok temel bir bedensel tepki. Bir şeyden ya hoşlanırız ya da hoşlanmayız. Bir şey ya keyif verir ya da vermez. Huzursuz bir dünyada bile keyif alabiliriz. Ama huzur? İşte asıl konumuz bu. Çünkü burada insanın kendi evrimi sırasında ortaya çıkmış çok özel bir durumdan bahsediyorum.

Bu tür uzun vadeli ya da yapısal huzursuzluk, yani yaşamın kendisinin, ya da yarattığı çevrenin, uygarlığın diyelim, huzursuzluk kaynağı olması insanın uzun tarihinin çok büyük kısmında yok ve bizim uygarlığımız dışında yaşayan insan gruplarında hâlâ yok. Uygar insan veya modern insan huzursuzlukla yaşıyor, yaşamak zorunda. Bu yüzden de kısa veya uzun vadeli huzur arayışlarına girişmek hayatının önemli bir yanı.
Şimdilik burada durayım. Devam edeceğim. Daha söyleyeceğim çok şey var bu konuyla ilgili. İlk önce huzur ile keyif
arasındaki farkı açıklığa kavuşturmak istedim.
Sonraki yazım için şöyle bir şey atıvereyim ortaya:
İlginçtir ki huzur, uygarlığın işine gelen bir duygu. Keyif pek değil. Yani keyif almayı başıboş, kontrolü dışında bırakmak istemiyor uygarlık. Zaten huzuru yücelttiğini ve sık sık keyfi aşağıladığını görüyoruz tarih boyunca. Bir dahaki yazının konusu.
Timuçin Binder - YabanSoluk





Yorumlar